Prof. Dr. Süleyman Dönmez | Orta Çağ Felsefesinin Klasiklerini Okuma Yöntemi

[sablon_gorsel]

Anadolu İlahiyat Akademisi

Geleceğin Akademisyenlerini Arıyor Projesi

Ders Raporu

 

Klasikleri Okuma Yöntemi Grubu

Tarih: 16 Aralık 2023 Cumartesi, 18.00
Ders: Orta Çağ Felsefesinin Klasiklerini Okuma Yöntemi
Hoca: Prof. Dr. Süleyman Dönmez
İşleniş: Yüz yüze ve 45 Online

 

Özet:

 

 

 

Ders Zehra Günçay’ın takdimiyle başlıyor.

 

Giriş

Orta Çağ derken 1200 yıla kadar çıkarabileceğimiz bir dönemden bahsediyoruz. Bu yıllar içerisinde çok fazla medeniyet yaşıyor. Orta Çağı; İslam Orta Çağı ve Latin Orta Çağı diye ayırıyoruz. Bu ayrım önemli. Hoca kendi çalışmalarının Latin Orta Çağı üzerine olduğunu vurguluyor. Bugün birçok Orta Çağdan bahsediyoruz. Bu dönemi tek bir paradigmadan okuma şansımız yok. İslam’ın, Hıristiyanlığın, Yahudiliğin nazarından baktığımızda hep farklı bir manzara ortaya çıkıyor.

Bu manzarayı çözmek için bir yönteme ihtiyacımız var. Sosyologlar toplumu anlatmak için “karışık değil, karmaşık bir yapıdır” tabirini kullanırlar. Bu dönemde birçok karmaşık durum vardır. Buradaki düzensizliği okuyamamamızın nedeni yöntemimizden ve bilgisizliğimizden kaynaklanan sorunlardır. Sahaya inildiğinde nasıl yaklaşılacağını bilmeme sorunu vardır. Teknik anlamıyla bir cehalet sorunu vardır. Cahil kelimesinin köküne baktığımızda çölde izleri okuyamama anlamı vardır.

 

Orta Çağ’ı Sınıflandırma Sorunu

Orta Çağın izlerini okuyamama probleminiz varsa bu izleri çözemeyiz. Mesela burada birçok sınıflandırma var. Mesela bir tasnifte üçe ayrılıyor; İlk dönem, erken dönem, kilise babalarının olduğu dönem var. Orta Çağı nerden başlatacağız problemi var. Felsefe kitaplarında genelde Augustinus ile başlatıldığını görürüz. Augustinus ihtida etmiştir sonrasında ise önemli bir baba olmuştur. Ama Orta Çağı Plotinus’a indirenler de vardır. Buradaki belirleyici unsur Hıristiyanlığın devreye girmesi. Gregoryan takviminde 0 yoktur. 1’den başlatırlar. Buradan bakınca 3. yy.’da Plotinus gelir. Burada Yahudiliğin etkisi güçlüdür. Plotinus’un hocası Ammonius Saccas. Saccas ismi Saka’dan gelir. Sakalar Türktür mesela sakadan gelir. Bu konuda çalışmalar da vardır.

Genel olarak Orta Çağı Augustinus ile başlatma trendi vardır. Hıristiyanlığın eski pagan inançlarıyla harmanlanan yeniden okuma süreçleri vardır. Burayı belirleyen eğer dinse karanlık bir dönem olduğunu ifade edenler vardır. Mesela 25 yıllarında Aristoteles’i yorumlayan Yahudi bir alim vardır. Ya da mesela Platona baktığımızda Mısır seyahatinden sonra pek çok düşüncesinin değiştiği görülmektedir.

Öncelikle bu farklı okuma biçimleri arasında öncelikle okunan her şeyin unutulması gerekir. Cehaleti gidermenin yolu izleri okumaktır. Bu izleri okumak ise bir sanattır. Öncelikli olarak kavramsal ve terminolojik yapıyı kavramak ve doğrudan doğruya metne gitmek gerekir. Ana kaynağa gitmeden 2. 3. el kaynaklara gitmek gerekir. Mesela Cengiz Çevik Latince bilmekte ama Ahmet Cevizci Latince bilmeden İngilizceden çevirerek o metinleri çevirmiş ve üzerine çalışmıştır. Yapılanlar kıymetlidir ama bu işte daha eleştirel olmak adına dil bilmek çok önemlidir. Bu dönem çalışılacaksa her şeyden önce Latince bilinmesi gerekiyor. Ama bu dönemde de pek çok Latince vardır. Olduğu yerde durmamaktadır. Skolastik dönemin Latincesi, ilk orta ve son dönemlerin Latincesi gibi pek çok farklılaşma yaşamıştır.

Burada da diller arası semantiği kaçırmamak gerekir. Semantiği takip etmek gerekir. Felsefede de değişen şeyi bilmemiz gereklidir. Bizim dilimiz (Türkçe) mesela felsefe ve bilime yatkın bir dildir. Pek çok hoca bunu iddia ediyor şu an ve ben de çalışmalarımdan yola çıkarak böyle olduğunu düşünüyorum. Burada bizi rahatlatan kısım terimlerdir. Terimler nedir? Terim kavram değildir. Terim genelde kavrama indirgenir. Terim dediğimizde dönemlerin klasiklerini okurken eğer Türkçe üzerinden okuyacaksak, Türkçede terim sözlüklerinde yetersizlikler vardır. Terimler sabit, belirli bir anlamı imler. O yüzden terim sözlükleri oluşturmak gerekiyor. Mesela Augustinus’u okuyacaksanız onun kullandığı anlamı açıklayan terim sözlüğü kullanmanız gerekir. Belirli dönemleri ve felsefeleri etkileyen terimler vardır.

Katip Çelebi gibi geçmiş alimler bunu biliyordu. Eski ontolojik çalışmaları incelerken varlığı incelerken kavli, kitabi, zihni, ayni varlık olmak üzere 4 varlıktan söz ederler. Zihni varlık kavrama, kitabi varlık terime gönderme yapar, ayni varlık ise gerçeğin olduğu, doğrulamayı yaptığımız yerdir. Bunları bilmezsek bu ayrımı yapmazsak varolan bilgiyi nakletmiş oluruz sadece.

Bu sahaya girildiğinde körlerin fil tarifi gibi eksik bilginin dışarı taşmaması gerekir. Modern okumalar mesela bizi hakikatin olmadığı, mutlak sonuca ulaşamayacağımız şeklinde bir yere götürüyor. Bu aslında siyasi bir projedir. Batının kullanmış olduğu yöntemin sizi sonuca götürmemesi üzerine bir yere götürür sizi. Enigma çağı denecek 2025’ten sonraki döneme. Enigma bilinemez demektir. Mutlak hakikate bir türlü varamamış olmaktan hakikatin olmadığı gibi bir yere bizi götürmektedir. Descartes sonrası bu dillendirilmiştir. Son dönem nominalistlerinde de görülmektedir bu. Duns Scotus ve Ockhamlı William gibi isimler bunu seslendirirler. Bizde de Latin Orta Çağın son döneminde ortaya çıkan bir yönlendirme şu an bizim karşımıza çıkmaktadır. Şu an hakikat dendiğinde pragmatik olarak anlaşılır. Realist dediğimizde bir öz dışımızda bir gerçek olduğunu söyleyenler vardır. Nominalistler tam tersine öz diye bir şeyin olmadığını söylerler.

Ahmet Ziya nominalizmle teizmin çatışıp çatışmadığına yönelik bir soru soruyor.

Bu konuda Eş’ariler veya varoluşçular gibi bir fideist eğilim vardır. Realizm ve nominalizm arasında da kavramcılar vardır. Ara bulucudur bunlar Maturidi gibi. Ya da Abelardus gibi. Yani bizim dışımızda öz vardır ama bizim kafamızdaki bu öz o öz değildir diyorlar. Bunlar da ara formlardır. Şeklinde cevap veriliyor Ahmet Ziya’ya.

Bu dönem okunurken Yalçın Koç hocanın eserleriyle yüzleşilmesi gerekiyor. Gazali ile beraber paradigma ve felsefe yapma yöntemi değişmiştir. Yalçın Koç hoca bize Gazali’nin yaptığı gibi yeni bir pencere açmaktadır. Bu pencereyi Gazali gibi siyasete yedirmememiz gerekir tabi.

 

Nazari Yöntemin Gerekliliği

Şimdi yöntem kısmına bakacağız. Nerde durup nereye bakıp nasıl gördüğümüze dair bir görü geliştirmemiz gerekir. Bugün felsefe yaptığımızı düşünürken “mesel esasında masal” anlatıyor olabiliriz. Buna dikkat etmemiz gerekir. Fikriyatın ardına geçilmesi gerekir. Sosyal bilimlerde şu an böyle bir problemimiz var. Burada Yalçın Koç hocadan faydalanmak gerekiyor. Kuantum mekaniğinde teoremleri olan biridir Yalçın Koç hoca. Koç teoremleri vardır hatta. 2023’de Nobel alan kişiler hocanın eleştiri yönelttiği kişilerdir. Bu eleştiriler çürütülmeden bu nobeller verilmiştir.

Logia zihne dayalı düşünüştür. Siz zihninizde kuramlar üretirsiniz sonra sahada doğrulamaya çalışırsınız. Mesela teolog ve filozoflar tanrıyla ilgili birçok kuram ortaya atmışlardır. Bu kadar kuram olmasına rağmen bunların hiçbiri tanrıyı vermemektedir. Bu yöntemlerden tanrı çıkmaz yani.

Kısa bir hikaye anlatayım dedi hoca. Fahreddin Razi ki türktür kendisi diyor hoca, Tus’a davet alıyor yaşadığı dönemde. O devirde alimlere itimat yüksekmiş. Tus’a gelmeden önce hazırlıklara başlamışlar. Sokaklar yıkanmış falan. Orda bir kadın varmış, merak etmiş kim geliyor diye. Büyük bir alim geliyor demişler. Bunun marifeti nedir diye sormuş. Birisi de yüz farklı yoldan tanrının varlığını ispat eden biriymiş demiş. Kadın da demek ki 100 farklı şüphesi varmış diye cevap vermiş. Yani Tanrıyı ispat etme noktasında bu kadar çaba bir sonuç vermiyor.

Nazariyat bize o ninenin anladığı şeyi veriyor. Nazariyat o kapıya getiriyor sizi. Bu bir fideizm değildir. Bu konuda Kur’an’da da bayağı atıf vardır. İbrahim kıssasında mesela. Ölümden sonra dirilmenin ispatı için kuşun diriltilmesi gibi. Almanya’da mesela ölünün dirilme ihtimaline karşın 48 saat bekletirler.

Bu eserleri okurken kullanmamız gereken yöntem nazari mantıktır, fikri mantık değildir. Fikri mantık bizi çok iyi yerlere götürür, pratik faydası vardır ama hakikati arama noktasında hiçbir şey vermez. Yalçın Koç’un söylediği şekliyle bu yüzden nazari mantığın okunması gerekir.

Latin Orta Çağın giremediği bir çerçeveyi vereceğim size. Mesela bizim İslam Orta Çağında girmişlerdir buna biraz. Aquinalı Thomas en büyük İbn Rüşd ve İbn Rüşdçülük karşıtıdır Renan’a göre. Renan’ın yazdığı reddiyeden itibaren de böyle görmeye eğilim artmıştır. Renan’a birçok reddiye yazıldığı halde bu şekilde kabul edenler vardır hala. Thomas hocaya göre çok güçlü bir İbn Rüşdçüdür. O dönemde İbn Rüşdçülüğe atfedilen 200 küsur önerme atfedilir o dönemde. O dönemde bu önermeleri savunmak yasaktır. Engizisyonda yargılanırsınız yoksa. Thomas ise Aristoculuğa karşı bir eser yazdı. Thomas’ın kendisini kurtarmak için yazdığı bir eserdir. Hocası Albertus Magnus ile çalışmıştır. Ama yine de kurtaramıyor kendini. Öldükten sonra bile yargılanması devam ediyor. Sonunda da zındık ilan ediliyor. Bir süre sonra da aziz ilan ediliyor.

Thomas aziz ilan edilince İbn Rüşdçülüğün görüşleri de muhafaza edilmiş oluyor.

Duns Scotuslar falan nominalist Fransiskenlerdir onlar yargılamışlardır Thomas’ı. Dominikenler daha Mu’tezilidir o yönden bakınca.

 

Dil Öğrenmenin Gerekliliği

İslam felsefesi bilmeden Latin Orta Çağı okunamaz. Arapça, Latince, Türkçe bilmeden bunları okuyamazsınız. Türkçe de önemlidir. Farabi mantığı Türkçe yazmıştır. İbn Sina zirvedir yine. İslam felsefesindeki tartışmaları hazmedersek Latin Orta Çağı okumak kolaylaşıyor ama tam tersi olursa işler daha da zorlaşır.

Toparlayacak olursak, bugün yeniden ayağa kalkacaksak batı dillerini ya da doğu dillerini bileceğiz. Türkçenin mantığını öğrenmeden diğer dilleri iyi bir şekilde bilmek çok zor. Önce nazari dil öğrenilecek. Bu dil bize verilidir. Aldığımız eğitimle nazari dili kapatıp fikri bölüme kapanıyoruz.

İlk dönemde baktığımızda ağırlıklı sorunlar olarak Meşşai felsefe vardır. Fikri düzlemde ilerleyeceğiz. Meşşai felsefe Aristoteles mantığını kullanır. Aristoteles mantığının kökü ikinci analitiklere dayanır. İkinci analitikler burhan, kıyas teorisidir. Bilginin burada üretilmesi istidlale dayalıdır. Ya tümdengelirsiniz ya da tümevarırsınız. Bu nedenli düşünüştür. Bu klasik mantıkta öğrenilir. Aristoteles mantığının eleştirisi Gazali tarafından keşfi bir mantığı doğuracak. Bahsi mantıkla keşfi mantık arasındaki temel fark ne? Keşfi mantıkta nazari mantığın nüveleri vardır. Sühreverdi bu ikisini iki aşırı uç olarak görüp uylaştırmaya çalışmıştır.

Cüneyt Latin Orta Çağ’ınında standartlaşmış metinleri nelerdir diye soruyor.

Oxford’da Almanya’daki Aquinalı Thomas enstitüsünde falan skolastik yöntemle çalışılıyor.

Lombardus’un eserleri Lexicon’u okurlar. Sorularla okunur. Soru cevap ve tartışma metodu vardır en son.

 

Ön Okuma Metni:

 

· Süleyman Dönmez; Orta Çağ Felsefesini Anlamada Dilbilimsel Yönelim

· Skolastik Üzerine Kavramsal Bir Analiz

· Orta Çağ Felsefesi Bir Hıristiyan Felsefesi midir?

· Aziz Thomas’ta Teoloji-Felsefe İlişkisinin Bilim, Bilgi ve İnanç Kavramları Bağlamında Temellendirilmesi, Giriş bölümü

· Doğu-Batı Etkileşiminde Ayıran Değil Birleştiren Bir Filozof: İbn Rüşd

· İslam Felsefesinin 13. Yüzyıl Latin Ortaçağa Etkisi

 

İleri Okuma Metinleri:

· Süleyman Dönmez, İslam Ortaçağı’ndan Latin Orta Çağ’a Felsefi Gezintiler

· Süleyman Dönmez, Aziz Thomas’ta Felsefe Teoloji İlişkisi

· Süleyman Dönmez, Keşfedilmeyi Bekleyen Medeniyet

· Yalçın Koç, Theographia’nın Esasları

Bahsi Geçen Eserler: · Yalçın Koç – Nazariyat ile ilgili bütün eserleri

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top